Modern İnsan, yine çok
sıkılmıştı..
İş,güç,okul,fabrika falan derken hayatında devamlı dolduramadığı bir
nokta,hatta birden çok nokta, virgül, soru işareti ve ünlem olduğunu artık
kendisinden dahi saklayamıyordu.
Belki komşusu onun çok eğlenceli
bir hayatı olduğunu düşünebilirdi ama böyle düşünmek için yeterince
birbirlerini tanımıyorlardı. Hatta göz göze dahi gelmemişlerdi. Şimdiye kadar
şeker veya bir fincan kahve istemişliği de yoktu. Modern insan hep yere bakarak
yürüyor. İçinde art niyet olmasa dahi tanıdığı herhangi biri onu gözleri
ile kapmaya almadığı sürece selam vermiyordu. Tanımadıkları konusunda ise pek
bir problem yaşamıyordu doğrusu. Öyle ki; Modern insanın yaşadığı en büyük
problemlerden biri, bazen yolda muhattap olmayı istemediği bir tanıdığı
gördüğünde; - Acaba yavaş yürüyüp mesafeyi mi açsam yoksa sağdan kaçıp görmezden
mi gelsem - ikilemi oluyordu. Genelde her iki seçenekte
gerçekleşemiyor ve modern insan her defasında mecburen "gördüğüne çok
seviniyordu". Aslında bir kere - AA Modern İnsan merhaba! dendiği
andan itibaren kendisi için de herhangi bir problem kalmıyordu. Az çok kafası
çalışan bir adam olduğu için yaşamını devam ettirebilecek kadar dialog
kurabilme yetisine sahipti. Hatta bazen bakkala gidip, bakkalcıyla göz teması
kurmamaya dikkat ederek parayı uzatıp evine dönmek için kapıya
yöneldiğinde, belli belirsiz -hiç bir zaman tonunu ayarlayamadığı bir sesle-
hayırlı işler, kolay gelsin gibisinden şeyler dahi dediği zamanlar
oluyordu. Bu zamanlarda da yol boyunca "Acaba bu dediklerimi bakkala ilk
girdiğimde mi söylemeliydim." diye düşünüp kesin bir karara
varamadan evine gelmiş oluyordu.
Maceranın başında bahsettiğimiz
Modern İnsanın can sıkıntısı ise işte tam bu evine vardığı zamanlarda kendini
göstermeye başlıyordu. Aslında Modern İnsan dışarı çıktığında da sıkılmıyor
sayılmazdı. Sanırım, sadece evine döndüğünde biraz daha farklı duygular
hissetmek için dışarı çıkmak istiyordu. Tabi bunu tam olarak bilemiyoruz, çünkü
; Modern İnsan kendisi hakkında bahsetmekten pek hoşlanmıyor.
Modern İnsan dışarı çıktı,
sokaklardan, caddelerden geçti ve kısmen kalabalık, genelde ise tenha
sayılabilecek yerler ilk tercihleri arasındaydı. Yoldan geçen kadınların
kıyafetlerine bakıp kendince derin anlamlar çıkarmayı, mesela; ayakkabılarından
yola çıkarak reelde hangi çağa tekabül ettiğimizi düşünmeyi çok seviyordu. Bu
gözlemleri sırasında aksesuar ve IQ seviyesinin ters orantı, saç rengi ve can
sıkıntısı seviyesinin ise doğru orantılı olarak birbirine ilişik olduğunu fark
etti. Ardından kendi kendine “ Modern
adımlarla tak tuk diye yürüyen kadın, ortaçağdan kalma bir at figürüdür.”
diye mırıldandı. Bu cümle hoşuna gitmiş olacak ki birkaç kez daha tekrarladı
kendi kendine. Tekrarladıkça da yavşak bir gülümseme yerleşti yüzünün tam
ortasına. Bir an “ Eve gidince bunu feysbuka yazayım “ gibisinden, bir önceki
bilgece cümleleri ile taban tabana zıt düşünceler dahi geçti kafasından.
Kendinden utanır gibi oldu. Büyük bir iç çelişki yaşıyordu ama bunun kendi suçu
olmadığını düşündü. Sonuçta normal bir insan değildi. Modern bir insandı ve
böyle çelişkiler yaşaması doğaldı. Ağzı iyi laf yapıyordu Modern İnsanın ve bu
en çok kendi kendini ikna etmeye yarıyordu.
İkna olmuş bir şekilde oturduğu
yerden kalktı modern insan, hesabı ödemek için kasaya yöneldi. Ödemeyi yaptı.
Çalışan ona teşekkür etti ve “yine bekleriz efendim” dedi. Modern insan
çalışanın gözlerine bakmadan belli belirsiz gülümsedi ve “güle güle” dedi.
Kapıdan çıktı ve acaba “hoşcakal” mı demeliydim diye düşündü. Bu sefer yolu
uzun olduğu için kendince eksik de olsa bir karara varmıştı. “ Aslında her
ikisini de demeye gerek yok, bir şey demesem de olurmuş hani.” diye düşündü.
“Ama ya diğer insanlar böyle durumlarda ne yapıyorlardı acaba? “diye düşünerek
biraz daha yürüdü Modern İnsan... Devam Edecek..