Sayfalar

17 Haziran 2010 Perşembe

KÖREBE ÇIKMAZI -Tanrı Üzerine Notlar .




“insanlık“ ilk önce son’u gördü: şöyle ki sonsuz sandığı başlangıç aslında ahmakça işlediği ilk günahtı. İlk günah nedir? –yasak elma – ağız sulandırıyor olmalı. O zaman “nefis“ ölmelimi? Havada kalan bir sürü sorumuz ve bir -sürü- insanımız var. Bir sürü çobanı da hali hazırda bekliyor-yön veriyor-psikolojik savaş diyorum ben buna, İsa yi çarmıhta hayal ediyorum da hiç yakışmıyor bir yarı tanrıya aynı zamanda yarı insan. Görüldüğü gibi eksik kalan bir şeyler var tıpkı Muhammedin hira mağarasında olması gibi: Zerdüşt de aynı yere koşmuştu (mağarasına) acaba hasta olduğu için mi yoksa hastalıktan kaçtığı için mi? İlkel ilk içgüdüsünü de aldı yanına her ikisi de midesi bulanmıştı her ikisinin de ama muhakkak arada fark var. Biri yasa koyucu iken diğeri yasa yıkıcıydı biri tanrısını öldürdüğünü söylerken diğeri bir başka bir tanrıdan bahsediyordu. Ölü bir tanrıyı Muhammedin içine doğduğu toplumdan başka ne daha iyi tanımlayabilirki? . isayı bilmiyorum –öğretmediler- ama tahmin ediyorum ki az çok aynı yoldan yürüdüler. Varmak istenen sonuç şudur iç hesaplaşmamda: Neden aynı mide bulantısı aynı sonuçlara yol açmaz? Her ikisi de neden aynı şeyi kusmaz? Belki yenen şeyler farklı ama amaç aynı değimi ki? –hayatta kalmak. Hayata âşık gördüm birçoğunu şayet hep öbür dünya hayalleri kuruyordu ve kurduruyordu ve el ayak çek diyordu. Bunu gören ise şöyle demişti; Yalvarırım dostlarım dünyaya bağlı kalın ve size cennet vaat edenlere inanmayın! Buna karşın şöyle bir kültür gelişiyor ki buna büyük ödül eziyetlerin sonu sonsuz mutluluk diyorlar bu hayal tamamen rahat düşkünlüğü üzerine bir düşten başka ne olabilir ki? Hadi cennete düşelim diyor hep birilileri çünkü rahatlarına düşkünler ve düşünmeye düşman! Buraya Dünyaya ait sıfatlarla tanrıya yalvarmak çok aciz duruyor gözümde. En biatinden Allahım sen büyüksün. Demek bile ne kadar havada kalıyor değil mi? Boyutsuz ve şekilsiz olduğu düşünülen bir şey karşısında. Bu yüzdendir ki her övüş(dua) sonunda bir çıkara yaslanıyor. Sen büyüksün ile başlayan dua bana bir şeyler daha vere kadar uzanıyor… Bu dünyada bunun adı çıkar ilişkisi iken orda onun hoşuna mı gittiğini düşünüyorsunuz? Milyonlarca insanın önünde eğilmesi bir tanrıdan çok bir firavunun hoşuna gitmez mi? O kadar da övülmek ancak bir kralın ahmaklığını hatırlatıyor. Tabi ki bu onun suçu değil onu bu kalıba oturtanlarındır. Ta ki insanlar elini tanrıdan bu tarafa çekene dek tanrı inancı hep başka tarafa çekilecektir. İşte tam da bu yüzden inanmayan insan en iyisini yapar durumdadır çünkü hiçbir eylemde bulunmuyor ve hiçbir hareketiyle kirletmiyor. Neden diye mi sorarsa cevabınız aşk eylemsizdir! Olsun. Her eylem her hareket biraz daha yozlaştırır ve başkalaştırır O ordaysa bile o yokmuş gibi var olursak ve onu tam anlamıyla öldürdüğümüzü söyleyebiliyorsak saf bir inanca sahip oluruz ki bunun adı inanmamaktır! Cennet yoksa ve ben cehenneme gideceğimi bile bilebile iyi veya kötü olabiliyorsam o zaman olası bir insan olduğum benim açımdan onaylanabilir. Cennet denen o büyük ödülün olması bile bu sürece pis kokan bir şeyler katmıyor mu? Tanrı varsa şöyle bağırıyor tahminen ve biz ondan çok uzakta olduğumuz için duymuyoruz.-Çekin ellerinizi üzerimden ve bıkmadınızdı hala benim adıma benim için ahkâm kesmekten! Hakkımda konuşmayın utanıyorum – canım sıkıldı sizi yarattım yâda sizin canınız sıkıldı beni yarattınız. Bir oyun oynamak istiyorum! saklandım bir yere ve siz hep ebe olun. Beni bulun! Ama önce kendinizi bulmasınız Düşünce İnanlar yasamak ister muhakkak ama bu böyle dursun hiç kimse tam anlamıyla yasayamaz ki bu insanlar böyle yasamaktansa yaşlanmak eylemeni durağan hale sokmaktan başka bir işe yaranamamakla birlikte sanki bir işe yarayacakmış gibi birde özür dilerler tanrıdan neden yasıyoruz diye hesap sormadan ve kafa yormadan yasamaya devam eden edilgen en sonunda ölür.- kaçınılmaz son diyorum ben buna!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...