Sayfalar

13 Şubat 2012 Pazartesi

Modern İnsanın Maceraları 3



    Modern insan çimlerde otururken etrafına bakınıyordu. Çevresindeki bir sürü insan da çimlerde oturuyor, yürüyor ya da uzanıyordu. 
    Dış görünüşlerinden çoğu aynı gibi gözükse de çoğu zaman detaylarda, bazen de genel anlamda birbirinden tamamen farklılaşan bu insanlar, birbirine çok benzeyen çimlerin üzerindeydiler. Birden bire çim denilen şeyin sadece çim olmadığını çok farklı şeyleri de işaret ettiğini düşündü modern insan. Çim diyince kimsenin aklına tek bir çim gelmiyordu mesela. Biz hep onları binlercesi, yüz binlercesi bir arada görmeye alışmıştık. Tek başına çok soyut ve varoluşsal anlamalara yorabileceğimiz çim, diğer çimlerle bir araya geldiğinde daha çok sosyal-ekonomik maddi konulara yöneliyordu.

    
    Bunları düşünürken aynı zamanda etrafına bakmayı sürdürüyordu modern insan ama kendisini çok zorlayacak bu tümevarımsal muhakeme şekli bu sefer gözünü korkutuyordu. Her ne kadar dünyayı anlamak adına atomdan yola çıkmadıysa da, görülebilirlik içindeki en küçük şeylerden biri olan – çimden- başlamıştı. Tabi ki saçma da olsa aklından geçen şeylere dur diyecek hali yoktu. Hem bir modern insan olarak, kazanılmış en büyük özgürlüklerinden biri; çevreye zarar vermediği sürece istediği düşünceler içinde boğulabilmesi hatta delirebilmesiydi.

    Ardından modern insan çim konusunda yanılıyor muyum acaba? diye kendine sordu. Kendini doğrulamak adına örnekler bulmaya çalıştı. Daha önceden belirttiği üzere zaten kendini doğrulayabilmesi ve iç huzur, modern insanın en büyük çabalarının başında geliyordu. Kendine hatırlattığı bu gereksiz bilginin ardından. Mesela şimdi bu insanlar buraya geldiğinde yüksek ihtimal çim de kuruymuş, hava da güzelmiş, oturalım bari gibisinden cümleler kurmuşlardır. “Çimler” dememişlerdir sanırım diye düşündü. Bu ona o an için yeterli bir kanıt olarak geldi ve onu bir süre idare etti. Ardından için için  kendini yemeye başladı ve hala bir kanıt arama peşindeydi ki. - Yani şimdi bir köşede bir sürü çiçek olsun bir yerde de büyükçe bir alanda çim. Herhangi biri gelip bunların önünde dursa acaba ne derdi? Herhalde şurada çiçekler şurada da çim var derdi.  Diye düşünerek devam etti.

    Bir süre sonra modern insan kendi içinde bu problemi çözemeyeceğine karar verdi. Böyle bir şeyi gidip diğer insanlarla da paylaşamayacağıma göre en iyisi kendi bildiğimi doğru sayayım. dedi kendi kendine. Hem detaylar da boğulup geneli göz ardı ettiğini geç de olsa fark etti ve kendine sordu. – Sahi benim asıl problemim neydi. ?
Modern insan yavaş yavaş çimlerden doğruldu şöyle bir etrafına baktı ve bir kez daha içinden geçirdi “Benim asıl sorunum ne? Çimen ve ya toprak da olmadığına göre en baştaki derdim neydi? “ Sonra biraz yorulmuş ve sıkılmış olacak ki boş ver dedi ve ekledi. – Sonuçta; O filmin de söylediği gibi. – Filler oynaşırken olan çimenlere oluyordu.

6 Şubat 2012 Pazartesi

Modern İnsanın Maceraları 2



   Modern insan yatağından kalktı. Yatağından ani kalkışı onu mutsuz etti ve şöyle düşündü. Oysa okuduğum o tüm kitaplardaki kahramanlar sadece ve sadece yataklarından kalkmazlardı. Bu süreçte onlara bir sürü sıfat, dolaylı tümleç, zarf, belirtili ve belirtisiz nesne de eşlik ederdi – dedi. Sonra 21yy.da yaşadığını, bahsettiği o şeylerin bundan yüzlerce yıl öncesine ait olduğunu düşündü ve içi rahatladı.  Sonuçta -içini rahatlatmak- eylemi, sadece kendinin değil tüm modern insanların en büyük gereksinimiydi.
     
   Garip zamanlarda yaşıyoruz dedi içinden. Belki de bu şekilde eskiye olan özlemini bir nebze de olsa gidermek ve sanırım kendince, “bak bu çağın da kendine özgü karakteristik özellikleri var” demek istiyordu ki birden  bakkala gitmeye üşendi. Bu düşünceleri arasında ani bir mekan değişikliğine yol açmıştı. Hikayesinin devamı için de ne kadar alakasız gözükse de aslında bağdaştırılabilirdi. Sonuçta modern insan olarak modernizmin ona sunduğu sürrealizm gibisinden “şey” leri emellerine alet edebilirdi yeter ki uygun bir üslup geliştirebilsindi. Sonra en büyük problemin cümleye “bakkal” ile başlamak olduğunu fark etti. Hala bakkal dediğime göre ; “yoksa tam anlamıyla bir modern insan değil miyim ?” diye düşündü. Fakat, hala bakkal denen şeyin ağızlarda olmasa da reel de varlığını sürdürdüğünü düşündü. Sadece onun yerine daha modern bir kelime olarak görülen market hatta süper market gibisinden kelimeler tercih ediliyordu. Sonuçta onların içinde de bir çok bakkal gizliydi.
  
   Daha yüzünü yıkamamışken ve ağzındaki modern zamanlardaki çevre kirliliğine denk düşen pislik yerini normal seyrine bırakmamışken, Greenpeace denen şey’in gereksizliği üzerine düşünürken, madem gidip ekmek alayım diye düşündü. Hem böylece yolda canı sıkılmayacaktı. Modern insan kendince düşüncelere dalmış iken kendini süper market denen yerde buldu ama hepimizin de beklediği üzere hala hayatında bir şey değişmemişti. Her şey hala normaldi.  Ardından bütün o ürün rafları onu  kendisine çekmeye başladı. Yüzünü ürünlere döndü ve sanki çok önceden birlikte olduğu bir kadını yolda görmüşte adımlarını olabildiğince bitişik atmaya özen gösterir gibi ilerledi. Her ürüne ayrı ayrı dokunma ihtiyacı duyuyordu, bunu kendini 15 veya 16. ürünü uzun süre ellerken  bulduğunda fark etti. Ambalajlara artık içindeki üründen daha çok özeniliyor diye geçirdi içinden. Sanki, çok büyük bir şey keşfetmiş gibi böbürlendi kendi kendine.  Bir önceki macerasındaki takıntılarını da es geçmeden aldıkları ile birlikte evin yolunu tuttu. Yol boyunca kafasını meşgul edicek pek bir şey bulamadı. Belli ki bu gün modern insan için normalden de renksiz geçicekti.
    
   Eve yaklaşırken aldığı ekmeklerin uç kısımlarının hepsi  yine kabul edilebilir ölçüde olmak şartıyla yenmişti modern insan tarafından. Artık bilinçsiz bir şekilde onda -motor davranış- haline gelen bu durum, modern insanın ilk defa bakkala gidebilme yetisine sahip olduğu çağlardan beri ona eşlik ediyordu. Evinin kapısını açmak adına kilidi zorlarken. Bir adamdan duyduğu “Eğer korku ve açlık hala insan davranışlarını yönlendiren iki önemli etken ise ilk insandan bu yana çok da ilerlediğimiz söylenemez.” Cümlesi geldi aklına. Sonra macera dolu bir aşk, dram veya korku filmi izleyemeyeceği için olsa gerek kendisinden daha da monoton hayatların hikayesini anlatan bir film izlemeliyim diye düşündü. Hem böylece modern insan kendini yalnız hissetmeyecekti.
     
   Bu ruh hali içinde mutfakta yumurta kırarken, bahsi geçen o cümleyi söyleyen adamın aslında çok da haksız olmadığını ama çok da haklı sayılamıyacağını düşündü. Çünkü gereğinden fazla kesin hatlarla çizilen her düşünce muhakkak bazı diğer düşüncelere haksızlık edecekti. Bizi yönlendiren başka şeyler de olmalı muhakkak diye düşündü. Yoksa homo homo sapien’ den bu yana; Gökten yağan beyaz şeyin metafizik bir korku unsuru değilde kar olduğunu anlamanın o müthiş (!) farkındalığı dışında daha herhangi bir farkındalık belirtisi gösteremeyen türdeşlerinin varlığını hangi bahane ile açıklayabilirdi.
     
   Bu arada yumurta gereğinden fazla pişmiş ve modern insan acaba kendi bahanesinin ne olduğunu düşünerek kahvatı masasına oturmuştu. Bir önceki macerasında öğleden sonra başlayan hikayesi bugün öğlen olmadan bitmişti.

Gel, Bahar gel.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...