Sayfalar

varoluşculuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
varoluşculuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Eczanelerde varoluşa karşı hiçbir özel ilaç yoktur.

Demiş. E.Cioran Çüremenin Kitabı'nda. Bundan sonra anlatıcıklarımın bu başlık ışığında devam edip etmeyeceğini bilmiyorum açıkcası. Baktımda nezamandır bloga yazmıyormuşum. Sonra bidaha baktımda zaten ortalama 1 hafta aralıklarla bişeyler karalıyormuşum ama şimdi neredeyse 2haftandan çok olmuş. Aslında tatildeyiz lan daha çok şey çizittirmem lazım demi ? lakin öyle olmamış. Aslına bakarsan bazen aklıma geldi lan şunla da ilgili bişey yazsam böyle  hem zaman geçirmiş olurum sıkıcı yaz günlerinde hem de belkide biri denk gelirse okur, paylaşımlar şakalar  falan.

Neyse efendime söyliyim bu aralar ne bi kitap okumak ne bi film izlemek ne de başka bişey yaptığım yok böyle bi boş adam olma yolunca bilinçsizce ilerlerken tabi bu durumdan rahatsız olmam çok sürmedi. Sürmedi de ne oldu ? Hiç bişey olmadı. Hala rahatsızım. Sonradan farkettim ki bu varoluşumun farkına vardığımdan beri içinde bulunduğum bulantı imiş. ve Eczanelerde de varoluşa karşı hiçbir özel ilaç yok imiş. Muhabeti nasıl bağladım ama buraya. Çakkalll.!




Bu arada ÇAKAL güzel film ha izlenir.
Güzel şarkı dinlenir Michael Brook-Dijvan Gasparyan : Freedom 
Başkaldıran İnsan güzel kitaptır okunur.



Dedikten sonra başka neler anlatsam diye düşünürken karnım açıktı gittim yemek yedim geldim ve bi bok yazcak halim kalmadı ama hani şu şarkıyı şuraya koyuyorum anlayan anlar hem de buralar hep dolu gözükür. 


Kul Ahmet dedi - yalan dünya. Çıkardı ceketini.  Hadi sağlıcakla.



2 Nisan 2011 Cumartesi

Existentialisme est un humanisme*

Yine bir İzmir - Eskişehir arası Tren yolculuğuydu. İzmir mavi treninde 43 numaralı koltuğa oturdum. İlk önce trene binenleri seyrettim ve her trene binen için acaba bu mu dedim lan yanımdaki koltuğa oturacak kişi. İçimden diyorum bu otursa olur. bu oturmasa da olur, bu kesin oturmasın. Neticesinde kimse oturmadı zaten yanıma. Yanım boştu. En güzeli olmuştu.
Sonra canım sıkıldı tabi. O zaman kitap okuyayım bari dedim. Çantamdan Sartre çıktı.

Sonra beni aldı götürdü bi varoluşculuk ki sorma gitsin.
Ben bugun bir şeyler üzerine bir şeyler söyleyeceğim yine yani şöyle ki;


Hayvanları ve İnsanları Sevmek Üzerine.

Şimdi her şeyi siktir edelim ( hemen nihilist bi giriş yaptığım sandın demi ? yok öyle değil. ) Marx'ın Hegel'in veya Sartre'ın Hümanizminden bahsetmeylim ve olabildiğince ilkel bi mantıkla düşünmeye çalışalım. Evet sanırım en zoru da bu.

...........................
..............
..........
.....
.

Evet bu noktalar benim insanları ve hayvanları sevmek üzerine düşüncelerim. Orada bir sürü cümle ve kelime yığınları var. Yazacağım hiç bir şey bu konu üzerine düşündüklerimi yansıtmayacağı için ( yada sadece yansıtacağı için demeliyim ama bir ayna gibi ) hiç bi şey yazmamak daha mantıklı çünkü; Düşündüklerimi yazmaya calısıtıgım anda bunların benim anlatmak istediklerimden cok farklı seyler olduguna karar vermem yaklasık 3. satıra tekabül etti.

Kelimeler ağzımızdan çıkar çıkmaz, bizim onları tanımamıza izin vermeden kayboluyorlar.*

Bu yüzden bir şeyler anlatma çabasında olmak dünyanın en zor işi. Bir şeyler anlamak durumunda olmakta ikincisi sanırım. O yüzden bir şeyler anlatmak zorunda değilsiniz bir şeylerde anlamak. Yani demem o ki Olabildiğince Yabancı - laşalım. Alabildiğince de Yaban'a doğru gidelim. Entellektüelite'den sıkılalım artık. Bıkkınlık gelsin,kusalım falan. Bunu Entel Maganda yazdı.

Ben susayım Bob konussunNo more philosophy.. Hadi sağlıcakla.

Bu arada. Başlığa adını veren kitabı o gece o trende okuyup bitirdim. Sonra iki uyku hapı atıp uyudum. Sabah oldu uyandım. Eskişehir garına geldik. Trenden indim. Havada soğukmuş amına koyiyim dedim, yere tükürdüm, yürüdüm. Bu kadar basit. Abartmayın lütfen. Abartmayalım artık. Ayıp !




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...